26 Ocak 2012 Perşembe

bir tepki olarak slogan

KAHROLSUN israil, siyonizm, emperyalism...


1970 ve 80'li yıllarda israil karşıtı arapça şarkılar yapan filistin destekçisi isviçreli müzik grubu. 
Palestine mitt Land adında 1976'da bir albüm çıkartmıştır. Ve albümde israilin güttüğü zalim emperyalist, siyonist sisteme kahrolsun diyerek Filistinlilerin kendi toprklarındaki verdikleri mücadeleye destek oldular. Şarkılarıyla Kahrolsun israil diyen bu grup Türk gençliği gibi tutuklanıp bir yıl hapis cezası istenmemiştir tabiat gereği. Irkçılıktn halkı din,dil, ve ırk olarak kışkırttıkları için yargılanmak istenen gençler zaten kendisini bizden ayrı olmasını istediğimiz zulümü şiar edinmiş bir topluluğa lanet okumuştur, kınamıştır ve bu zülmün kahr olmasını, yok olup gitmesini temenni etmiştir. Kahr, Lütfun zıddıdır bu minvalde bu zulmün, ırkçılığın, kanlı devlet politikasinin ve terörist devlet oluşumunun hiçbir zaman var olmasını, bir lütuf mumelesine( hoş muameleye)  muhatap olamayacağını ve her koşulda kahr olması, ortadan tamamiyle kalkmasını temmenni etmek İnsanlık için varolmanın dayanılmaz hafifliğidir.



Filistinlilere nasıl davrandı ki. Çocuklara nasıl davrandı ki. Dünyaya nasıl davrandı ki. Rachel'a nasıl davrandı ki. İnsanlığa nasıl davrandığı ki. Mavi Marmara yolcularına nasıl davrandı ki ne bekliyor israil.  hoş geldin israil. ne güzel öldürüyorsun israil. müthişsin israil. devam et israil. !?!?
Allah'ını seversen saçmalama Türkiye. Yargı. Savcı. her kimsen artık.


Nizar Kabbani'nin gazaba uğramış şiirlerinde ki şu mısranın mahiyetiyle dinleye biliriz şarkıyı. şarkıdan da Kabbani'nin şiirden beklediği performansı bekliyorum...


Dostlarım
Başkaldırmıyorsa, nedir ki şiir?
Azgınları ve azışları devirmiyorsa, nedir ki şiir?
Zamanda ve mekanda
Sarsıntı yapmıyorsa, nedir ki şiir?
Kisra Nuşirevan'ın başındaki tacı
Yere çalmıyorsa, nedir ki şiir?

Hindistan

En büyük medeniyetlerin oluştuğu yerlerden birisi olan Hindistan içersinde bir çok farklı kültür ve dinler barındırır. İngilizlerin buraya gelmesinde evvel düşünceden yaşayış biçimine kadar dinsel yapı ve kültürel olarak farklı bir yapıya sahipti. 
Bu topraklar Hinduizmin(Brahmanlar), budizmin, jaizimin,  sihizmin doğduğu yer olmasının yanı sıra M.S. birinci milenyumda zerdüşçülük, yahudilik, hristiyanlık ve islamın da gelmesiyle çeşitli kültürlerle şekilllendi.

Hinduizm: 
Vedalar bunların kutsal saydıkları ve yaradılışın başında beri var olduklarına inanırlar. Kelime anlamıyla da açığa çıkmış bilgi demektir. Tek tanrı inancına sahip değildirler. Tanrıçalara taparlar erkek tanrı yoktur. Toplumun üst tabakasını oluşturan kadınlar kutsanmışlardır. Hint filmlerinde bayan karakteirn peşinden erkekler koşar bu bir tanrıya yürüyüştür temelde. Dans bir nevi ibadettir, dans figürleri tanrıçayı yansıtır. Meleklerin kadınlara benzetilerek tasviri Hristiyanlığın etkisinden kaynaklanır.

 Brahma, Şiva ve Vişnu’lar Trimurti üçlüsü olarak tanımlanır. Hindulara tanrıların hep aralarında olduğunu savunurler onlar gibi yerler, içerler, gezerler. 

İngilizlerin bu kıtaya girmesiyle birlikte moderneşme süreci başlar. Tabi bu modernleşmeye karşı, İngilizlerin kültürlerini tahrif etmelerine karşıt amaçlı hindular yogayı yaygınlaştırdı. Yoga bir spor veya rahatlama meditasyonu değil kendi dinlerini koruma ve yayama çabası idi. 

Dünyada evrensel olan tek din İslamdır esasında bununla beraber Hristiyanlıkta bu kategoriye sonradan dahil edilmiştir.
Hinduizm evrensel bir din değildir ve Hindu olarak doğmak şarttır. Sonradan Hindu olunmaz fakat reenkarnasyona inandıkları için ikinci yaşamda Hindu olarak gerçekleşebilir.

Hindistandan bahsedildiğinde hep sokaklarda çok dilenci olması ve bunların pis olduklarından şikayet edilir fakat bu bilinen anlamda bir sosyal durum değil ibadet çeşitidir, dinlenmeyi ibadet amaçlı yaparlar. Bu alt katsisteminin ibadetidir.

Hinduizmde kast sistemi vardır ve çizgileri kesindir, evrenselleştirmek istedikleri dinlerini hangi tabakdan başlancığını bilmiyorlar. Kast sistemini kişi belirliyip girer lakin Hindular buna karşı.

Budizm:
Din veya felsefe olarak tanımlanan Budizm hindistnada doğmuş ve farklı coğrafyalara yayılmıştır. Amaç olarak hayyataki acı, tatminsizlik ve bunun kaynaklarının bulunması ve giderilmesi üzeine kuruludur.
Kurucuları Buda'nın peygamber olduğunu söyleyen islam alimler vardır. Buda yukardan haber aldını söylüyor ve bunu takipçileirne anlatıyor. Buda'nın ailesi Srilanka da yaşıyor. Yer Temmuz ayında filler üzerine kutsal metinler konarak dolaşılır buna Hacc da denir. Buda'nın kitabının asıllarını sadece aile halkı görebilir ancek bu esanasında insanlarda görebilir. Asıl metinde Mekkeden Medineye hicret edecek olan adı Ahmet olan bir peygamber gelecek ona tabi olun yazdığını gören kişiyi 1961 yılında Srilanka hükümeti öldürür.

Budistler felsefeleri ve dini meditasyonları itibari le tasavvufa etki eder. Yalnız yaşama ve mağraya inzivaya çelime gibi.

Jainizm:
Buda ile eş zamanlı yaşanmış bir dindir. Şuanda modern Hindistanda takipçileri azınlıktadır. Daha katı olması hasebiyle her geçen gün azalıyor. Kadınları ve erkekleri hiç yıkanmazlar. Dinin kurucusu normal su ile yıkanmayın ganj nehrinde yıkanın diye emir vemiştir.

Sihizm:
İngilizlerin finanse ettiği bu grup gittikçe çoğalıyor ve büyüyor. Kurucusu Guru Nanak müslüman mahallede yaşıyor. Kur'an ve Vedaları birleştirerek iki dini birleştirmek istiyor. Başlarında uzun sarıklar vardır ve daima kılıç taşırlar. Sakallarını ve saçlarını asla kesmezler sünnettir. Hac yapmak isteselerde Arabistan izin vermemiş, yasaklamıştır. Avrupada da büyük oranda yayılma gösteriyorlar, daha çok entellektüel insanlar takipçileri ve bunlar Amerika ve İngilterede yetişiyorlar. Sihir çok yaygın olarak kullanılır. İneklere tapmıdıklarını kutsadıklarını söylerler, vejeteryanlık yayhındır. En son kutsanan guru Sai Baba ölmüştür.

İslam-Müslümanlar:
Emeviler döneminde İslam bu topraklara girmiş daha önceleri de sahabi döneminde az çok sızmış. Abbasiler döneminde beylikler şeklinde gazneli Mahmud ile birlikte büyük imparatorlukları kuruluyor.

Ekber Şah
Hint halkı İslamı girdikleri zaman kendi kültürlerinden çok şey getirmişlerdir fakar bunlarla İmam-ı Rabbani mücadele etmiştir. 17. y.y. ile birlikte İngilizlerin bu kıtaya girişiyle İslam zayıflatılıyor. Haydarabattaki kütüphanede İslam kaynaklı birçok el yazmalı eser vardı. Mevdudi uzun süre bunlar üzerinde tercüme çalışmları yaptı.
İngililer son beyaz moğolların imparatorluğunu çökerttiler. İngilizlerin giremediği tek yerlerden Sıvah vadisi(Afganistan) burda büyük bir mücadeler veriliyor. Giremiyorla arama bu ülkede de darbeler yapıyorlar. Sultanı indirip yerine daha zayıf olan sultanı getirdiler. Böylece Hind müslümanlarını saf dışı bırakıyorlar.
Oryantalistler zihnen Kur'an ve sünneti öğrenmek istiyenlerin karşılarına çıkıyorlar. 
Ve burda Sir Ali Gah  bir üniversite kuruyorlar. İngiltere'ye gidiyor ve oradan çok etkileniyor. Hem modern hemde islami ilimlerin öğretilmesi şeklinde kuruluyor okul. 
Ahmed Hasan, Mevdudi'nin babası, Mevdudi'yi bu okullar agöndermiyor özel eğitim veriyor.Çünkü bu okulu bitirenler ateist oluyorlar. Cemalettin Afgani ve Ali Gah üniversitesinde ders veriyor. Sorulan sorular karşısında şaşırıp bunlar müslüman mı diye soruyor. Bunlar tabiatperest diyor. Bunun üzerine bunlara reddiye yazıyor.
1980 lere kadar komminizm ateisti İslam dünyasını sarıyor. Burda ulemanında dini iyi anlataması ya da yetersizliğinden kaynaklanan problemler var.
İslam için büyük micadele vern Şibli Numani Osmanlıyı ziyarete gider. Orda Süleymaniye de ders verir ve 2.Abdulhamit Han tarafından Meclis nişanesi takılır.Zaten Şibli’nin Payitahta gelmesinin tek sebebi kültürel değildi. En yakın talebesi merhum Süleyman Nedvi buna şöyle değinir: “Her ne kadar Şibli’nin seyahatı ilmi ve kültürel bir görüntü altına gizlenmiş ise de, aslında bu seyahatın amacı Hind Müslümanları ile halife-i Müslimin Sultan Abdülhamid’in arasında bir bağ meydana getirmekti. Bu gerçekleşmiş ve Şibli, Hind Müslümanlarının ilk elçisi olmuştur. İngilizler bu seyahatın arkasından meydana gelebilecek etkilerden çok kuşkulanmış, özellikle Şibli’nin kurduğu eğitim müesseselerindeki Müslüman öğrencilerde meydana getireceği heyecandan korkmuşlardır.” Döndüğünde de nişaneyi takmasına izin vermemişlerdir.

Döndüğünde İslahiyye Üniversitedi kurar. Mevdudi'de burda yetişir. Müslümanlar artık dinlerini korumak için tebliğ dönemine girerler tebliğ cemaatleri yayılır. En yaygın cemaatlerden birisi de Mescid-i Selam. Bu cemaat Türkiye'de yaygındır. Camiilerde yatarlar ve mahalleye islamı tebliğ ederler. Onbinlerce kişinin müslüman olmasına vesile oluyorlar. İngilterede de bu grup yaygın hale geliyor.

Hindu ve müslümanları bölemeyince ülkeyi bölmeye karar veriyorlar. Srilankada kominist ve budist hareketler hükümete karşı bağımsızlıklarını istiyor ve bu bölge müslüman bir bölge. Ve bu gibi imani meselerin mücadelesi verildiği dönemde  hiçbir Müslüman toplumun maruz kalmadığı bir ölüm kalım mücadelesinin içinde bulmuşlardı kendilerini. Bu şiddetli ihtiyaç birçok islamaliminin ortaya çıkmasını ve bütün İslam âlemini şaşkına çevirmesini netice verdi. Bunların; Şeyh Rahmetullah el Keyrevani, Mevlana Şibli, Mevlana Eşref Ali Tehanavi, Muhammed İkbal, Ebul Kelam Azad,  Seyyid Süleyman en Nedvi, Ebul Hasan en Nedvi, Mevdudi, Abdülbari en Nedevi, Abdülmacid ed Deryabadi, Mahmud Hasan et Tevengi, Muhammed Hamidullah.
Ebul Hasan en Nedevi bu iklimin alimleri için şöyle diyor “Derin, ciddi ve orijinal araştırmaya dayanan, bilgi zenginliği ve ilmi değeri büyük olan çalışmalar bu dilde(Urduca), İslam dünyasının diğer bütün dillerinden daha fazla bulunmaktadır.”

29 Ocak 2011 Cumartesi

Tunus; ekmek, kurşun ve şiir

Ötesini Söylemeyeceğim
Kırmızı kiremitler üzerine yağmur yağıyor
Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz
Yağmur yağıyor ve bazı tahtalar vardır
Suyun içinde gürül gürül yanan
Dudağımı büküyorum ve topladığım çalıları
Bekçi Halilin kız kardeşinin oğluna ait
Daha doğrusu halasından kendisine kalacak olan
Arsasındaki yıkık duvarın iç tarafına saklıyorum
Hiç kimsenin bilmesine imkan yok
İmkan ve ihtimal bile yok sizin bilmenize Bay Yabancı
Ve yağmur yağıyor ben bir şeyler olacağını biliyorum
Ellerime bakıyorum ve ellerimin benden bilgili
Bir hayli bilgili olduğunu biliyorum
Bilgili fakat parmaklarım ince ve uzun değil
Sizin bayanınızınki gibi ince ve uzun değil
Annemi babamı karıştırmayın işin içine
İnanmazsınız ama onların şuncacık
Şuncacık evet şuncacık bir alakaları bile yok
Sizin def olup gitmenizi istiyorum işte o kadar
Ali de istiyor ama söylemekten çekiniyor
Halbuki siz insanı öldürmezsiniz değil mi?
Gidiniz ve öteki yabancıları da beraber götürünüz
Tuhaf ve acaip şapkalarınızı da beraber götürünüz emi
Boynunuzdaki o uzun ve süslü şeritleri de
Kirli çamaşırları tahta döşemelerin
Üzerinde bırakmamanızı yalvararak istiyeceğim
Yalvararak istiyeceğim diyorum Medeni Adam
Siz bilmezsiniz size anlatmak da istemem
Kardeşim Ali gömleğinizi mutlaka giyecektir
Halbuki ben Bay Fransız sizin gömleğinizi
Hatta Matmazel Nikolun o kırmızı ipekli gömleğini
Hani etekleri şöyle kıvrım kıvrımdır ya
Bile giymek istemem istemiyeceğim
Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz
Kibrit gibi iç içe sıkışmış tahtadan
Hem şu bildiğiniz usule de lüzum yok
Tepesi demir askerleriniz babamı alıp götürmeseler
O zaman siz görürsünüz Bay Yabancı
Ağaçların tepesine çıkabileceğimizi
Ben ve kardeşim Alinin anlayabileceğinizi umarım
Siz uyuduktan sonra odanıza girebileceğimizi
-Ben bunu ispat edeceğim-
Hani sizin şu yüzü kurabiye bir bayanınız var ya
Beyaz ve yumuşak
Hani tepesinde ikisi kısa biri uzun üç tüy var
Onu siz başka yerlerden getiriyordunuz
Sayın Bayanınızın gözleri çakmak çakmak yanıyordu
Siz ötekini Bay Yabancı gizli gizli öpüyordunuz
Elinizle onu belinden tutuyordunuz sonra öpüyordunuz
Siz bizi görmüyordunuz
Biz ağacın tepesinden seyrediyorduk
Siz onu çok öpüyordunuz
Ötesini söylemiyeceğim Bay Yabancı
Ben siz belki bilmezsiniz on yaşındayım
Annem böyle konuşmak ayıptır dedi
Annem o kadına şeytan diyor
Bizim kediler de ona tuhaf tuhaf bakıyorlar
Siz şeytanı çok seviyorsunuz galiba Bay Yabancı
Siz şeytanı niçin bu kadar çok öpüyorsunuz
Kabul ediyorum sizinki bizimkinden daha güzel
Ama bizimki sizinkinden daha efendi daha utangaç
Onu hiç görmedim o bize hiç gelmiyor
Hele yağmur onu hiç deliğinden çıkarmıyor sanıyorum
Ben yağmuru çok seviyorum Bay Yabancı
Sizin ıslak saçlarınızı hiç sevmiyorum
Tunusluların saçlarına benzemiyor sizin saçlarınız
Bizim saçlarımıza benzemiyor sizin saçlarınız
Ben karayım beni de amcamın oğlu seviyor
Sizin o kadını sevmiyor Süleyman
Süleyman benden başka kimseyi sevmiyor
Ben de onu seviyorum
Onu ve bizim evi seviyorum
Bizim evin her tarafı tahtadandır
Ayrıca matmazelin üzerine
Bir akrep atabileceğimi de düşünün
Tam karnının beyaz yerinden tutarsanız bir şey yapmaz
Ama onu Matmazel bilmez ki o tam kuyruğundan tutar
Sizin Matmazel bir ölse siz onu bir daha göremezsiniz
Halbuki bizim ölülerimizi teyzem görüyor
Onlarla konuşuyor onlara ekmek veriyor
Onlar ekmek yiyor anladın mı Bay Yabancı
Matmazel bir ölse ona kimse ekmek vermez
Onun için gidip şapkalarınızı da beraber götürün
Melekler bir demir parçasının üzerine oturmuşlar
Her biri bir damla atıyor aşağıya
İşte yağmur bunun için yağıyor
Ben bunun için yağmuru seviyorum
Yağmur bizim için yağıyor
Çalılar için Süleymanın tabancası için
Kalkıp gidin kırmızı kiremitler üzerine
Bizim tahta evin üzerine yağmur yağıyor

(Sezai Karakoç, Şiirler III körfez/şahdamar/sesler, 6. baskı, İst.1996)
Sezai Karakoç'un, 1955'te Tunus'un bağımsızlığı için yazdığı şiir...